Her dönemin kendine özgü kahramanı vardır ve bu kahramanın
niteliklerini en iyi ortaya koyan edebi eserlerdeki tasvirleridir. Günümüz
yazınsal eserlerin kahramanı geleneksel serüvenine çıkmış, türlü zorluklarla
karşılaşan ve bunların üstesinden geldikten sonra deneyim kazanmış bir şekilde
yurduna ya da evine dönen tipik bir başkişi değildir. Anti-kahraman dediğimiz
bu yeni kişi, ters bir serüvene çıkarak yenilgilerin prensine dönüşmüş,
savaştığı yegane kişi doğanın zorlukları veya insansütü varlıklar değil kendi
benliği, bilinci ve duyguları olmuştur. Bu macerasında evrensel normlar ve
ahlak öğretileri yerini göreceli kanunlara bırakmış, anti-kahramanın
penceresinden hayat anlamsızlaşırken uğruna ölecek bir dava kalmamıştır.
Özellikle İkinci Dünya Savaşından sonra şekillenen bu algı, kahramanlık
mevhumunu tartışmalı kılarak sözü topluma ve kendine yabancılaşmış bireye,
anti-kahramana bırakmıştır.